DİĞER
2018 Nobel Edebiyat Ödülünün sahibi Polonyalı ünlü yazar Olga Tokarczuk’un New Yorker’da yayımlanan pandemiye dair denemesini Neşe Taluy Yüce’nin çevirisiyle sunuyoruz.
"Pandeminin yüzleşme aynasını yüzümüze tuttuğu bu günler –evde kalabilenler için– kendimizle, korkularımızla baş etmeye çalıştığımız, sınırlarımızı gördüğümüz zamanlar. Dışarıda olmak durumunda kalanlar içinse aynaya yansıyanlar, baş etmek durumunda kaldıkları şeyler çok daha katmanlı ve ürkütücü."
"Eintracht Frankfurt’un Avusturyalı orta saha oyuncusu Stefan Ilsanker’in Kicker’e verdiği mülakatta söylediklerinin altını çizdim. 'Çok kazanıyoruz, muhtemelen haddinden fazla kazanıyoruz,' demiş açık yüreklilikle. Peşinden, 'birilerinin haddinden fazla kazanmasının,' neden başka alanlarda da sorgulanmadığını sormuş. Bravo! Buyurun, 'Futbol sadece futbol değildir'i işte buradan yakalım!"
"Ev, hem zamanı hem kişisel tarihimizi yoğurur duvarlarında. Hangi halının altında neyle karşılaşacağımız belli değildir çoğu zaman. Ama bu hal, daha çok, bizim evle ilişkimizde saklıdır."
“Hapishane, fabrika, hastane ve okul dışında, Michel Foucault’nun disiplin ve gözetleme aracılığıyla iktidarın içselleştirilmesine dair verdiği örneklere; yeni tip ‘ev’i de ekleyebiliriz gönül rahatlığıyla: Kapalı girişleri, yüksek duvarları, çitleri, güvenlik kameraları, giriş kartları, özel güvenlik personelleri, parmak izi okuyan asansörleri ve öteki “seçkin olmayanlara” kapalı alanlarıyla…”
Şu yaşadığımız salgını bir gün unutacağınız aklınıza gelir mi? Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür, yani insan belleğinin eksiği unutmaktır, derler. Bu doğru olabilir, bir gün bu salgını unutabiliriz... Yoksa bu bir eksiklik değil de bir meziyet mi? Ancak unutkanlık ve kayıtsızlığa sığınarak mı becerebiliyoruz hayatla savaşmayı?
"Edebiyatta salgının ne işe yaradığını anlamak için, salgın zamanında edebiyatın ne işe yaradığını da düşünmemiz gerekir. Ve işte şimdi bu şansı yakaladığımız nadir zamanlardan birinden geçiyoruz. Edebiyatta salgın, bize olağan ve sıradan olanın olağanüstülüğünü gösterirken, salgında edebiyat sıradan olanın kıymetini hatırlatıyor. "
"Kordon (izolasyon) usulü özel yaşamı kısıtlıyor, işlerine gidemeyenler geçim sıkıntısı çekiyordu. Ahali Sultan II. Abdülhamid’in emriyle uygulanan tedbirlere, yalan haberler, dedikodular ve söylentilerle direniyordu. Salgın başladıktan sonra alınan her önleme bir kulp takılıp çeşitli söylentiler çıkarılıyordu..."
"Zemin seviyesinden kameraya alınan bezgin bir maçın oynak görüntüsüne dalıp giden temiz futbolsever ilgisini (bazı bahisçide bile bulaşığı olabilir), dünya merakının bir tezahürü sayamaz mıyız? Veya, en berbat şartlar altında bile gönlünü hoş tutma gayretinin bir tezahürü?"
"İspanyol gribinin spor organizasyonlarınca 'karşılanma' biçimi, bugünden bakınca pervasızca görünüyor. Üstelik spor asla bugünkü kadar 'endüstrileşmemişken', büyük paralar dönmüyorken, salgını hiçe sayıp 'maç etmekten' geri kalmamaya çabalamışlar. Muhakkak ki, delice bir tutku var işin içinde."
“Evlenip bekâr kalsam, çalışmadan zengin olsam…” Yaşadığımız salgın konusunda genç kuşağın da söyleyecekleri var. Lise üçüncü sınıf öğrencisi Zeynep Berru Köksal, pandemiye küresel iklim krizi üzerinden bakmayı deniyor, mimar olmak istediği için de biraz şehircilik perspektifinden…
"Çok sevdiğim, bu kasvetli günlerde ufkumu (yahut hiç olmazsa duvarlarımı!) aydınlatan hat san’atı ile veba arasındaki ilişkinin ilginç ve iç açıcı bir konu olacağı kanaatindeyim. Nasıl bir ilişki mi? Vebaya karşı duâların (tâun duâsı) san’atlı bir şekilde yazıldığı hat eserlerinden bahsedeceğim kısaca."
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık